GÖÇMEN, MÜLTECİ, GEÇİCİ SIĞINMACI
İSTANBUL BAROSU, ÜMİT ÖZDAĞ
İNSAN HAKLARI, TÜRKİYE CUMHURİYETİ'NİN BEKASI

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın Ülke gündeminin birinci sırasına oturttuğu ve adının göçmen mi, mülteci mi, geçici sığınmacı mı olduğu konusunda konsensusun sağlanamadığı soruna siyaset kurumunun yanı sıra sivil toplum kuruluşlarının da dahil olduğu çok önemli bir süreçten geçiyoruz.

Konu yazılı, görsel ve sosyal medya ortamında her türlü istismara ve provakatif yönlendirmeye açık bir şekilde tartışılıyor.

90'lı yılların başında Irak'ın işgali ile başlayan ve Saddam zulmünden kaçanlar, bilahare Suriye'de yaşanan iç savaşı bahane eden, Afganistan'da Taliban rejiminden, Pakistan'da ki siyasi belirsizlikten kaçan, nedense genelde genç erkeklerden oluşan kimine göre 5 milyon, kimine göre 10 milyon insanın Türkiye Cumhuriyeti topraklarına sığındığı gerçeği karşısında bu durumun Ulus Devlet ve Üniter Yapıya büyük tehdit oluşturacağı, Türkiye Cumhuriyeti'nin demografik yapısını değiştireceği endişesini taşıyanlar ile konuyu ensar muhacir seviyesinde görüp bu insanlara vatandaşlık dahil kucak açılması gerektiğini savunanlarla birlikte bir üçüncü kesim ortaya çıkmıştır.

Bu kesim konuyu insan hakları ve uluslararası hukuk bağlamında değerlendirip ulus devlet, üniter yapı, ensar muhacir gibi düşünceleri önemsemeyen, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin karşı karşıya kaldığı risk ve tuzakları görmezden gelen, Uluslararası Hukuktan ve mevzuattan bahseden, bunu yaparken işine geldiğinde Uluslararası hukuku görmezden gelen Emperyal Devletlerin uygulamalarına suspus, kendisini entellektüel zannedenler.

Bu üç ayrı düşüncenin sahiplerinin kim olduğunun takdirini okuyuculara bırakıyorum. Ancak meslekte, mensubu olarak her zaman iftihar ettiğim İstanbul Barosu nezdinde 34. Yılını tamamlamış 35. Yılına adım atmış bir avukat olarak Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ'ın İstanbul Barosu önünde İstanbul Barosu Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi'nin 'Mülteci Hakları İnsan Haklarıdır' başlıklı bildirisini protestosunu tasvip etmediğimi, bunu 55.000 Avukatı bünyesinde barındıran geçmişi şanlı mücadelelerle dolu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesine, Atatürk İlke ve İnkilaplarına, Üniter yapıya, İnsan Haklarına, Demokratik ve Laik sisteme yürekten bağlı İstanbul Barosuna haksızlık olduğunu ifade etmek istiyorum.

En azından açıklama ile ilgili Baro Yönetimi ile irtibat kurulup konunun siyasi malzeme yapılmadan açıklığa kavuşturulması sağlanabilirdi.

Bunu söylerken, sayın Ümit Özdağ'ın yaptığı açıklamaya Baro Yönetimi tarafından cevap verilmesi gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.

Özelikle Mülteci ve Göçmen Hakları Merkezi ne zaman ve hangi amaçla kuruldu, bu merkezde görev alan meslektaşlarımız ne şekilde görev aldı, Avrupa Birliği tarafından her hangi bir fon aktarımı oldu mu, Merkezde görev alan arkadaşlarımızdan Birleşmiş Milletler nezdinde görev ifa eden oldu mu?

Hepimiz biliyoruz ki Ülkemizde bulunan 10 milyon sığınmacının esas hedefi Avrupa ülkelerine gitmektir. Ancak ne yazık ki sözde medeni Avrupa, bu insanları ülkelerinin sınırlarına dahi yanaştırmamakta, oluşturdukları duvarlarla, kullandıkları ekonomik yöntemlerle Türkiye Cumhuriyeti topraklarını toplama kamplarına dönüştürmektedir.

Türk Milletinin karşı çıkma reaksiyonuna karşı faşist, ırkçı gibi aşağılayıcı tabirler kullanmanın yanında ensar, muhacir, insan hakları, uluslararası hukuk gibi insani değerler üzerinden toplumun gazı alınmaya, kamuoyu oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Bütün bu faaliyetler ifa edilirken medya gücünün yanında sivil toplum kuruluşlarının da devreye sokulduğu, fonlama yapıldığı konuşulmaktadır. Ülkemizde bulunan 10 milyonu bulduğu söylenen yabancıların göçmen mi, mülteci mi, sığınmacı mı, istilacı mı, kaçak mı olduğu hususunda bir hukuk kurumu olan İstanbul Barosu'nun elbette insan hakları ve hukuk bağlamında düşünceleri olacaktır..

Olmalıdır da...

Bunun yanında Ülkenin demografik yapısını değiştirecek, üniter yapıyı bozacak, Ulus Devleti ortadan kaldıracak gelişmelere kayıtsız kalması da düşünülmemeli.

Demografinin bozulması, ulus devlet ve üniter yapının bozulması riski Türkiye Cumhuriyeti'nin bekası sorunu mudur, değil midir?

Biz bu ülkede 'yes be annem' ve 'yetmez ama evet' diyenleri çok gördük.

İşin garip tarafı bu söylemleri geliştirenler sıkılmadan ben Atatürk'çüyüm deme yüzsüzlüğünü göstermişlerdir.

Unutmayalım Atatürk bu devletin adını Türkiye Cumhuriyeti olarak ilan etti.

Birilerini rahatsız etse de bu gerçek hiç değişmeyecek.

Büyük Önder Cumhuriyetimizin Kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 10.yıl nutkundaki sesi kulaklarımdan hiç gitmemiştir.


Türk Milleti Çalışkandır,
Türk Milleti Zekidir,
Ne Mutlu Türküm Diyene!

Av. Hikmet Ömeroğlu