Yanlış hesap Bağdat'tan döner derler.

Doğru neticeler almak için, gerçekçi verilerden hareket ederek doğru hamleler yapıldığında başarılı neticeler alınır. Bu iki kere ikinin, dört etmesi kadar doğal bir sonuçtur.

Ancak gerçekçi olmayan, maceracı ellerde yapılan planlar projeler, hele ki liyakatsizlerin elinde tam bir faciaya dönüşür. İşte Türkiye gerçeği tamda bunu gösteriyor. Cumhuriyet Türkiyesi yıllardan beri kan kaybediyor. Ülke milli kaynaklarını, gelirlerini ve değerlerini bir bir kaybediyor.

Ehliyetsiz, liyakatsiz yöneticilerin öngörüsüzlüğü, ve maceracı bir ruhla devlet ciddiyetinden uzaklaşması ellerini attıkları herşeyi berheva ediyor.

Ekonomi başta olmak üzere tarım ve hayvancılık, sanayi üretimi, iş ve işveren ilişkileri başta olmak üzere baştan sağma, akşamdan sabaha değişen kararlarla, günü birlik yol alanların icraatlari artık geri dönülmez noktalarda sadece zarar ediyor.

Daha geçtiğimiz ayda yaşanan cumhuriyet tarihinin en büyük doğal afeti bile yapılan yanlışların algılanmasını sağlayamadı. Denetim mekanizmalarının adeta felç haline getirildiği kamu bürokrasisinin ciddiyetsiz ellerde ne hale geldiğini hep beraber gördük.

Uzun yıllara dayanan yanlışlıklar, eninde sonunda hepimize olağanüstü zarar olarak dönüyor. Kentsel planlama ve yapı stoklarındaki kalitesiz üretim bir faciaya döndü. 10 milyon insanımız sokakda kalırken, enkaz yığınlarının altında yüzbinlerce insanımızın cansız bedenleri çıkarılmayı bekliyor.

Deprem felaketi yüzünden büyük bir demografik hareketlilik yaşanıyor. Ülke ekonomisinin yüzde 15'nin kaybettik. Ancak aynı zamanda tarım bölgesi olarak bilinen ve ciddi üretim rakamlarına sahip bu topraklarda tarım ve hayvancılığın bitmesi yine büyük bir yük olarak zarar hanesine yazıldı.

Ülkemizdeki tarım ve hayvancılık konusundaki olumsuzluklar fiyatları tavan yaptırdı. Bir litre sütün marketlerde 30 TL'ye , bir kilo peynirin 200 TL'ye, bir kilo etin marketlerde 250 TL sınırına yaklaşması herkesi kara kara düşündürürken, sektör yetkilileri bu rakamların çok daha yükseklere tırmanmasının an meselesi olduğunu ifade ediyorlar.

Yaş sebze ve meyve ihracatçıları birliği, mutfaklarımızın vazgeçilmezi 'domates'in seneye 100 TL'ye çıkabileceğini öngörmesi şahsen beni dehşete düşürüyor.

Gıda arz güvenliğinin sağlanması ve deprem bölgesine gıda arzını sağlama gerekçesiyle, taze meyve sebze sektörünün gözde ihraç ürünü domates'e 14 Nisan 2023 tarihine kadar Tarım ve Orman Bakanlığı'nın talebi üzerine yasak getirilmesi'ne tarım ihracatçıları isyan ediyor.

Çünkü yasakların üretim ve tüketim kapasitelerindeki kırılmaları çoğaltacağını ve onulmaz fiyat artışlarına yol açacağını idda ediyorlar.

Domates ihracatına getirilen yasak ister istemez bütün tarımsal üretimdeki dengesizliği bir kez daha gözler önüne serdi.

Türkiye gittikçe açlık tehlikesinin girdabına girmiş vaziyette. Çarşı pazar üretim yetersizliği yüzünden ateş pahasına dönmüş durumda.
Dar gelirli vatandaş pazarlarda isteği ürünleri ihtiyacı kadarı ile satın alamıyor.

Pazar, Market, Bakkal alışverişlerindeki ticari oranlardaki düşüş bunun net göstergesi.

Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Yönetimi yaptıkları açıklamada bu gerçeğe temas ederek "Domates ihracatına getirilen yasak hem ihracatçılarımıza hem de üreticilerimize tamiri mümkün olmayan hasarlar verecektir. Tüteticilerimiz belki 1.5 ay göreceli olarak domatesi ucuza yiyebilirler ancak vatandaşlarımız domatesi seneye 100 liraya yemek durumunda kalabilirler" uyarısında bulundu.

İhracatçılar uyarılarını şu şekilde sürdürüyorlar:" Alınan karar sonrasında üreticiler bankalardan aldığı kredileri geri ödeyemez konuma düşecekler. Tüccarlarla yaptıkları sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getiremeyecekler. Seneye üretim yapamayacaklar. Bu yanlış kararda ısrar edildiği takdirde önümüzdeki yıl domatesi ithal etmek zorunda kalacağız."

Sadece domates mi?

Tahıl ürünlerinden buğday, arpa, çavdar, Mısır ve temel protein gıdalarımızdan fasulye, nohut, mercimek, pirinç, bulgur ve makarna ürünlerinde bile tehlike çanları çalıyor.

Biz ne ara bu hale düştük!...

Et ve süt üreticileri bir taraftan girdiler yüzünden feryat ederken, diğer büyük ve küçükbaş üreticileri hayvanlarını doyurmak için yem bile alamayacak hale geldiklerini, her fırsatta anlatıyorlar ve yetkililerden çözüm yolu bekliyorlar.

Türkiye'yi yönetenler uzun yıllar hesapsız kitapsız politikalarla yerli kaynakları adeta kuruttu. Şeker fabrikaları kapatıldı. Pancar üreticileri sefalete sürüklenirken, bu kez şekeri çok daha pahalı olarak ithal eder duruma düştük.

Büyük bir et açığı yaşanıyor. Büyük baş hayvan envanterinde milyonlarca açığımız var. İthal ederek dahi bu açık kapatılamıyor. Et ve süt fiyatları her ay artıyor.

Ramazan ile birlikte bu rakamlar artık vatandaşın satınalma gücü karşında bir ejderhaya dönüşmüş durumda.

Çare bulma konumunda olanlar, hala hızla uçuruma giden Türkiye gerçeğini görmezden geliyor.

Üreticilerin imdat çağrıları maalesef karşılık bulmuyor. Oysa zaranın neresinden dönülürse kardır.

Bu seneyi kaybeden Üreticiler acil eylem planları ile içine düştükleri zarardan kurtulabilirler. Uzun dönemlere yayılan plan ve projeler Türk tarımını ve diğer üretim kalemlerini kurtarabilir.

Satın alma gücünü çoktan yitiren vatandaş son bir kez ümitle yönetenlere bakıyor. Ve çare bekliyor. Cözümlüğün ve duyarsızlığın sonucu maaleesef kaos'dur, toplumsal huzursuzluk ve anarşidir.

Emeklileri, asgari ücretlileri bir kenara bırakın Türk-İş'in açıklamasına göre 30 bin TL'nin altında geliri olanlar yoksul olarak kabul ediliyor. Gerisini siz düşünün...

Seçimler yaklaştıkça bin bir çeşit siyasi hesaplar yapılıyor. Bütün kafalar karışık.

Ancak mutfaklarda tenceler maalesef dert kaynıyor. Boş tencereler siyasetin yönünü kendiliğinden seçer.

Vatandaşına sırtını dönenler er geç büyük bir pişmanlık yaşayacaklar.

Unutmayın!..Aç Kurt Fırının Duvarını Deler...