Zam yağmuru ramazanla birlikte artışta. Her hafta yeni zam haberlerini okuyoruz, yaşıyoruz.

Çarşı pazar'ın keyfi yok.

Bir kilo soğan dahi tezgahta 30 TL'ye çıkmış. Bir kilo et ortalama 300 TL sınırlarında dolaşıyor. Amacım dert yanmak değil.

Sonuçta bu ülkede yaşıyoruz ve hayatı paylaşıyoruz.

Ancak öyle bir sürecin içine girdik ki, başı sonu belli olmayan dolu dizgin, kontrolsüz gelişen ve durdurulamayan bir süreç. Ekonominin temel düsturu arz ve talep dengesidir. Ne kadar ekmek o kadar köfte. Cebindeki paran kadar yaşarsın.

Düzensiz göçmenlerin verdiği sıkıntıyı bir kenara bıraksak dahi onlar sayesinde artık yüksek ev kiraları yüzünden barınılamayacak hale gelen büyük şehirler hepimizin derdi. Kimsenin oturduğu yerde huzuru yok.

Kımıldamaya haceti yok. Gidecek bir evi, tutacak bir konutu yok. Dar gelirlilerde çaresizik diz boyu.

Elime geçen bir piyasa araştırması ister istemez yeniden bu konuları zihnimde depreştirdi. İstanbul Planlama ajansı tarafından titizlikle hazırlanmış bir araştırma. Başlığı ise İstanbul'da yaşamının maliyeti yüzde 86 arttığı.

Bu araştırmaya göre İstanbul'da yaşamanın maliyeti geçen senenin aynı ayına göre yüzde 86,14 artmış.

İstanbul'da yaşamanın ortalama maliyeti ise 31.788 TL olarak hesaplanmış.

Fiyatları incelenen ürünler arasında en fazla artışın yüzde 20 ileetve kuşbaşı fiyatlarında yaşandığı görülmüş.

Mart ayı değişim oranlarına göre İstanbul'da yaşam maliyetinin yıllık (son 12 ay) artış oranı ise 86,14 olarak gerçekleşmiş.

Sizleri rakamlara boğmak istemiyorum. Çünkü zaten artık rakamların bir anlamı kalmadı. Paranın satınalma gücü ortadan kalkınca isterse size çuval dolusu para versinler. Kantarın topuzu çoktan kaçmış.

Günü birlik yaşama kültürüne insanları razı ettiler. Yarını olmayan bir toplum var karşımızda. Çünkü bir ay, üç ay, altı ay yada bir sene iki sene sonrasını bile göremeyen bir toplum.

Bu rakamlar ışığında insanlarımız ne satın alacak.

Ne gibi bir yatırım yapacak. Neye göre ne zaman soruları kabusa dönmüş durumda.

İnsanlar hayatlarına dair bir planhlama yapamıyorlar.

Yaz geliyor tatil yapma fikri bile artık son derece uzak ütopik bir düşünce. Hayat ateş pahası olunca alınacak bütün mal ve hizmetlere aynen yansıyor.


Cumhurbaşkanlığı seçimine artık haftalar kaldı. İktidarın değişmesine mutlak gözüyle bakılıyor. Ancak yinede toplumda büyük bir burukluk yaşanıyor.

Ya sonra deniyor. Sonra ne olacak.

Konuştuğumuz bir çok kanaat sahibi insan, kasada para kalmadı. Yeni gelenlerin Allah yardımcısı olsun diyorlar. Sokakdaki insan'ın fazla bir ümidi yok, kalmamış.

Yarınlara umutla bakması için sanki bir sebep kalmadığı gibi.
Oysa toplum olarak moral değerlerden uzaklaşmamalıyız.

Geleceği göremeyiz ancak içimizdeki umut çiçeklerini sık sık sulamalı ve yaşamını sürdürmesine imkan vermeliyiz.

Kendi kendimizi tedavi etmeli ve moralimizi bozmamalıyız desemde kimi inandırıabiliyoruz ki!..

Aklımızda deli sorular ve deli yorumlar.

İşte böyle dostlar...Seçim sürecinde siyasilerin demeçleri ve birbirlerine ettikleri hakaretlerin dışında iç açıcı bir haber yok. Oysa büyük bir stres içinde olan bu topluma daha yumuşak bir üslupla yaklaşılmalı.

İnsanlar şu anda dokunsan patlayacak kıvama gelmişler. Siyasilerden sağ duyulu mesajlar almak hakkımız değilmi.

Seçimlerin güvenliği, demokrasinin uygulanması, insan haklarının gözardı edilmesi bu ve buna benzer diğer başlıklarda hep gündemimizde.
Ama işin bir ucundan tutmak en iyisi.

Fazla dağılmadan önce adil bir seçim konusunda kafa yormalı ve katkıda bulunmalıyız.

Önümüzdeki günlerde daha güzel konulardan bahsetmek üzere şimdilik Allahaısmarladık.

Kalın sağlıcakla...